Orta Doğu’daki Gelişmeler
İsrail’in Kuruluşu (1948)
1917’de, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un, Siyonist hareketin liderlerinden Lord Rothschild’e gönderdiği mektupla, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına destek vaat edilmiştir. "Balfour Deklarasyonu" olarak anılan bu belge, İsrail’in temelinin atıldığı dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Bu bildiriden sonra dünyanın pek çok yerinden Yahudiler Filistin’e göç etmeye başlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, İngiltere Filistin meselesini Birleşmiş Milletler’e taşımıştır. 27 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin’i Araplar ve Yahudiler arasında bölmeyi öngören bir planı kabul etmiştir. 1948 yılında İngiltere, Filistin’deki manda yönetimini sona erdirmiş ve aynı gün İsrail Devleti’nin kurulduğu ilan edilmiştir.
Bağdat Paktı
Bağdat Paktı, Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Orta Doğu’daki çevreleme politikasının bir parçası olarak şekillenmiştir. 1955 yılında Türkiye ve Irak arasında bir ittifak anlaşmasıyla başlayan bu pakt, sonradan İngiltere, Pakistan ve İran’ın da katılımıyla genişlemiştir. Ancak diğer Arap ülkeleri bu pakta katılmamış; Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Yemen karşı çıkmış, Lübnan ve Ürdün ise tarafsız kalmayı tercih etmiştir.
Sovyetler Birliği, bu paktın bölgedeki etkisini sınırlamak için çeşitli girişimlerde bulunmuş ve pakta katılan ülkeler arasındaki iş birliğini zayıflatmaya çalışmıştır.
Süveyş Krizi
1956’da Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, Batılıların kontrolündeki Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini duyurdu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa kanala müdahale ederek asker çıkarmışlardır. Süveyş Krizi olarak anılan bu olay, ABD ve SSCB’nin bölgedeki nüfuzlarını kaybetmek istememeleri nedeniyle iki ülkenin baskıları sonucunda İngiltere ve Fransa’nın geri çekilmesiyle sonuçlanmıştır. Aynı zamanda bu kriz, İsrail, İngiltere ve Fransa’nın Mısır’a karşı ittifak oluşturduğu İkinci Arap-İsrail Savaşı’nı da kapsamaktadır.
1957 Suriye Bunalımı
Suriye’nin Sovyetler Birliği ile yakınlaşması, bölgede tepkilere neden olmuştur. 1956’da iki ülke arasında imzalanan yardım anlaşması, Türkiye, Irak, İsrail, Ürdün ve Lübnan gibi komşu ülkelerde endişe yaratmıştır.
Eisenhower Doktrini (1957)
ABD’nin çevreleme politikasını Orta Doğu’ya uyarlayan bu doktrin, 5 Ocak 1957’de Başkan Dwight Eisenhower tarafından Kongre’ye sunulmuştur. Doktrin, Orta Doğu ülkelerinin bağımsızlıklarını korumaları ve ekonomik kalkınma süreçlerinde desteklenmeleri amacıyla ekonomik ve askeri yardım sağlamayı öngörmüştür.
CENTO (1959)
Irak’ta 1958’de gerçekleşen askeri darbe ile monarşinin devrilmesinden sonra, ülke Bağdat Paktı’ndan çekilmiştir. Bunun üzerine paktın merkezi Ankara’ya taşınmış ve 1959 yılında Merkezi Antlaşma Örgütü (CENTO) olarak yeniden adlandırılmıştır.
Uzak Doğu’daki Gelişmeler
Kore Savaşı (1950-1953)
1950-1953 yılları arasında gerçekleşen Kore Savaşı, Kore Yarımadası’nın ikiye bölünmesiyle sonuçlanmıştır. Kuzeyde Sovyetler Birliği’nin desteklediği Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore), güneyde ise ABD’nin desteklediği Güney Kore Cumhuriyeti kurulmuştur.
Bölünmenin temel noktası olarak 38. Paralel esas alınmıştır. Sovyetler Birliği’nin yönlendirmesiyle, Kuzey Kore güçleri Güney Kore’ye saldırmış, ABD ise Birleşmiş Milletler önderliğinde bir askeri müdahale gücü oluşturmuştur. Türkiye, bu savaşa "Şimal Yıldızları" adı verilen 5090 kişilik bir tugayla katılmış ve barışı sağlama çabalarına destek vermiştir.
1953’te sona eren savaş, ne ABD ne de Sovyetler Birliği için kesin bir zaferle sonuçlanmış, ancak çatışmalar Kore’nin bölünmüşlüğünü pekiştirmiştir.
Türkiye’nin Kore Savaşı’na Katılma Nedenleri:
- ABD ile ilişkilerin güçlendirilmesi: Soğuk Savaş döneminde Batı bloğuna dahil olmak isteyen Türkiye, Kore Savaşı’nda ABD ile yan yana yer alarak bu ilişkileri kuvvetlendirmeyi amaçlamıştır.
- NATO üyeliği hedefi: Türkiye, savaşa katılarak Batı bloğu içerisindeki önemini kanıtlamış ve bu katılım, NATO üyeliği sürecini hızlandırmıştır.
- Savunma iş birliği: Savaşa katılım, Türkiye ile ABD arasında güvenlik ve savunma alanında güçlü bir iş birliği zemini hazırlamıştır.
Türkiye’nin bu adımları, ABD tarafından olumlu karşılanmış ve Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasının önünü açmıştır.
SEATO (Manila Paktı) - 1954
ABD’nin Uzak Doğu’daki çevreleme stratejisi doğrultusunda 1954 yılında Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı (SEATO) kurulmuştur. ABD, Tayland, Kamboçya ve Güney Vietnam gibi ülkelerle iş birliğini güçlendirmek adına ekonomik ve askeri yardımlar yapmış ve bu örgütün oluşturulmasında öncü rol oynamıştır.
SEATO üyesi ülkeler arasında İngiltere, Fransa, ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Filipinler, Pakistan ve Tayland yer almıştır. Bu savunma örgütü, bölgedeki komünist yayılmayı durdurmayı hedeflemiştir.
Asya ve Afrika’da Bağımsızlık Süreci
Sömürgeciliğin Zayıflaması
Asya ve Afrika’da bağımsızlık hareketlerinin temelinde, Avrupa devletlerinin bu bölgelerdeki sömürge hakimiyeti yatmaktadır. Ancak II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa devletlerinin zayıflaması, sömürgelerde kontrol kaybına yol açmıştır.
Milliyetçilik Hareketleri
Avrupa’nın çekilmesiyle, Asya ve Afrika halkları arasında milliyetçilik ve bağımsızlık fikirleri hız kazanmıştır. Sömürge yönetimlerine karşı direnişler artmış ve birçok yeni ulus bağımsızlık mücadelesi vererek kendi kaderlerini tayin etmiştir.
Hindistan’ın Bağımsızlık Süreci
Hindistan, bağımsızlık mücadelesinde şu aşamalardan geçmiştir:
- Mahatma Gandhi’nin liderliği: Gandhi, 1917’den itibaren pasif direniş ve sivil itaatsizlik yöntemlerini benimseyerek Hindistan’da bağımsızlık hareketine yön vermiştir.
- Hint aydınlarının rolü: Batı’da eğitim gören Hintli aydınlar, politik ve sosyal reformlarla bağımsızlık mücadelesini organize etmiştir.
- 1935 Anayasası: İngiltere’nin hazırladığı yeni anayasa, yönetim yetkilerini Hintli liderlere devretmiş ve Hindistan’ın özerklik kazanma sürecini hızlandırmıştır.
- Bağımsızlık: 1947 yılında Hindistan, İngiliz sömürge yönetimine son vererek bağımsız bir devlet olmuştur.
Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi, Gandhi’nin barışçıl yöntemleri ve ulusal birlik anlayışıyla birleşerek tarihsel bir dönüm noktası olmuştur.
Pakistan'ın Kuruluş Süreci
Pakistan'ın kuruluşu, Hindistan'daki Müslümanların kendi siyasi ve dini kimliklerini koruma çabalarının bir sonucu olarak şekillenmiştir:
Müslümanlar Birliği Kongresi: 23 Mart 1940'ta Lahor'da toplanan Müslümanlar Birliği Cemiyeti, liderliğini Muhammed Ali Cinnah'ın yaptığı bir kongrede Hindistan Müslümanlarının ayrı bir devlet kurması gerektiği kararına varmıştır. Bu karar, Müslümanların kendi bağımsız geleceğini inşa etme taleplerini ortaya koymuştur.
Muhammed Ali Cinnah’ın barışçıl yaklaşımı: Cinnah, sömürgecilere karşı silahlı mücadeleyi reddederek barışçıl ve diplomatik yöntemleri benimsemiştir. Onun liderliğindeki hareket, şiddetten uzak bir strateji izleyerek Müslümanların haklarını savunmayı amaçlamıştır.
Pakistan’ın kuruluşu: 1946’da Hindistan Yarımadası’nda iki ayrı devletin kurulması kararı alınmış ve 1947 yılında Pakistan resmen bağımsız bir devlet olarak kurulmuştur. Bu süreç, Hindistan’daki Müslümanların özerklik arayışının somut bir sonucudur.
Muhammed Ali Cinnah’ın liderliğinde gerçekleşen bu siyasi mücadele, Pakistan’ın bağımsız bir kimlik kazanmasında belirleyici olmuştur.
Fransa’nın Cezayir İşgali ve Bağımsızlık Süreci
Cezayir’in Fransa tarafından işgali ve bağımsızlık mücadelesi şu aşamalarda gerçekleşmiştir:
Fransız işgali: Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolü altındaki Cezayir, 1830 yılında Fransa tarafından işgal edilmiş ve sömürgeleştirilmiştir. Stratejik öneme sahip bu bölge, Fransa’nın ekonomik ve siyasi çıkarlarının merkezinde yer almıştır.
Direniş hareketleri: Cezayir halkı, Fransız sömürge yönetimine karşı birçok kez ayaklanmıştır. 1871’deki büyük isyan, Fransa tarafından şiddetle bastırılmış, ancak direniş hareketleri devam etmiştir.
Müslüman Âlimler Cemiyeti: 1931 yılında Abdülhamit Bin Badis önderliğinde kurulan Cezayirli Müslüman Âlimler Cemiyeti, halkın dini ve kültürel kimliğini koruma amacı taşımıştır. “Dinimiz İslam, Dilimiz Arapça, Vatanımız Cezayir” sloganıyla Cezayir’in ulusal bilincini pekiştirmiştir.
Setif Katliamı: II. Dünya Savaşı sonrasında, 8 Mayıs 1945’te Fransa, Cezayirli göstericilere tank ve savaş uçaklarıyla saldırmış, yaklaşık 40.000 kişinin hayatını kaybettiği bu olay "Setif Katliamı" olarak tarihe geçmiştir.
Bağımsızlık: 1962’de imzalanan Evian Antlaşması ile Fransa, Cezayir’in bağımsızlığını tanımıştır. Bu antlaşma, Cezayir halkının uzun süren mücadelesinin zaferle sonuçlandığını simgeler.
Bağlantısızlar Bloğu (Üçüncü Dünya Ülkeleri)
Soğuk Savaş döneminde, iki kutuplu dünya düzenine dahil olmak istemeyen birçok Asya, Afrika, Ortadoğu ve Güney Amerika ülkesi, bağımsız politikalarını koruma ve kalkınma hedeflerine yönelmiştir.
Bu anlayış, Bağlantısızlar Bloğu adı verilen bir hareketin doğmasına neden olmuştur. Bağlantısızlar, büyük güçlerin etkisinden uzak kalmayı ve bağımsızlık ilkesine dayalı bir dayanışmayı benimsemiştir.
- Bandung Konferansı: Bağlantısızlar hareketinin en önemli adımı, 18-24 Nisan 1955’te Endonezya’nın Bandung kentinde düzenlenen konferanstır. Bu konferansa katılan ülkeler, “Barış içinde bir arada yaşama” ilkesini benimseyerek ırkçılık, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı ortak bir tavır sergilemiştir.
Bağlantısızlar Bloğu, üçüncü dünya ülkelerinin ulusal çıkarlarını savunmasına, kalkınma hedeflerini desteklemesine ve küresel düzeyde bağımsız bir güç odağı oluşturmalarına olanak sağlamıştır. Bu hareket, gelişmekte olan ülkeler için önemli bir platform sunmuştur.
Soğuk Savaş Dönemi'nde Türkiye
Soğuk Savaş döneminde Türkiye, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikalarına karşı hedef haline gelmiştir. 1945 yılında Sovyetler Birliği, Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması'nı feshederek Türkiye üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır.
Sovyet Talepleri: Sovyetler, Boğazların kontrolünde ortaklık, savunma üsleri kurulması ve Montreux Sözleşmesi'nin değiştirilmesini talep etmiştir. Ayrıca Kars ve Ardahan bölgelerinin Sovyetler Birliği'ne bırakılmasını istemiştir. Türkiye, bu talepleri kesin bir şekilde reddederek egemenliğini koruma kararlılığı göstermiştir.
Batı Bloğu ile Yakınlaşma: Sovyet tehdidine karşı Türkiye, Batı Bloğu'na yönelmiştir. 12 Temmuz 1947'de imzalanan Türk-Amerikan Antlaşması ile ABD'den ekonomik ve askeri yardım almaya başlamıştır. Marshall Planı kapsamında sağlanan yardımlar, Türkiye'nin kalkınmasına katkı sağlamıştır.
NATO ve Avrupa Konseyi Üyelikleri: Türkiye, 1949'da Avrupa Konseyi'ne katılmış ve 1952'de NATO üyeliğiyle güvenlik alanında Batılı ülkelerle iş birliğini derinleştirmiştir. Avrupa Konseyi üyeliği, Türkiye’nin insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerlere bağlılığını göstermiştir.
Bölgesel Paktlar: Türkiye, bölgesel güvenliği artırmak için 1955'te Bağdat Paktı ve 1954'te Balkan Paktı'nın kurulmasında öncü rol oynamıştır. Bu paktlar, Türkiye'nin bölgedeki diplomatik ilişkilerini güçlendirmiştir.
Soğuk Savaş boyunca Türkiye, Batı ile yakın ilişkiler kurarak güvenliğini sağlamış ve Sovyet tehdidine karşı ulusal bağımsızlığını koruma yolunda önemli adımlar atmıştır.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi Üyeliği (1949)
1949’da Türkiye, Balkanlar Komitesi’nin davetiyle Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur. Bu adım, Türkiye’nin Batı ile siyasi, ekonomik ve kültürel bağlarını geliştirme arzusunu yansıtmaktadır. İzlanda ve Yunanistan da aynı dönemde Avrupa Konseyi’ne katılmıştır.
- Avrupa ile Entegrasyon: Üyelik, Türkiye’nin demokratik değerleri benimsemesi, insan haklarını savunması ve Avrupa standartlarına uyum sağlaması açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
- Uluslararası İş Birliği: Türkiye, Avrupa’daki diğer ülkelerle iş birliğini artırmış ve barış, istikrar ile insan haklarının güçlendirilmesi çabalarına katkı sağlamıştır.
Avrupa Konseyi üyeliği, Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyon sürecinde önemli bir adım olmuş ve Batı dünyasıyla olan bağlarını güçlendirmiştir.
Türkiye'nin NATO Üyeliği
Türkiye’nin NATO üyeliği, Kore Savaşı’nda sergilediği üstün cesaret ve katkılarının Batı dünyasında takdir görmesiyle gerçekleşmiştir. 15 Eylül 1951’de NATO, Türkiye ve Yunanistan’ın üyeliğine karar vermiş; Türkiye, 18 Şubat 1952’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayıyla resmi olarak NATO üyesi olmuştur.
- Stratejik İş Birliği: NATO üyeliği, Türkiye’nin savunma güvenliğini sağlamlaştırma ve Batı ile stratejik iş birliğini geliştirme hedefini yansıtmaktadır. Üyelik, Türkiye’ye askeri eğitim, teknoloji transferi ve güvenlik politikalarında ortaklık gibi birçok avantaj sunmuştur.
- Uluslararası Rol: NATO’ya katılım, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu güçlendirmiş ve bölgesel istikrarın sağlanmasında aktif bir rol üstlenmesine olanak tanımıştır.
Türkiye, NATO içerisinde diğer üye ülkelerle koordinasyon sağlayarak ortak savunma politikalarının oluşturulmasına katkıda bulunmuş ve Batı ile entegrasyonunu derinleştirmiştir.
Balkan Paktı
28 Şubat 1953’te Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’yla Balkan Paktı kurulmuştur. Bu paktın amacı, üç ülke arasında ekonomik ve kültürel iş birliği sağlamak ve anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmek olmuştur.
Bağdat Paktı (1955)
1955 yılında Türkiye ve Irak arasında temelleri atılan Bağdat Paktı, kısa süre içinde İngiltere, İran ve Pakistan’ın da katılımıyla genişlemiştir. Irak’ın çekilmesinin ardından paktın merkezi Ankara’ya taşınmış ve 1959’da Merkezi Antlaşma Örgütü (CENTO) adını almıştır. Ancak, Pakistan ve İran’ın ayrılmasıyla bu örgüt fiilen sona ermiştir.
Soğuk Savaş Döneminde Türkiye’de Meydana Gelen Siyasi Gelişmeler
Demokrat Parti’nin Kuruluşu
1945 yılında Türkiye’de tek parti yönetimi devam etmekteydi ve CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) iktidarını sürdürmekteydi. Ancak, demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi için çok partili hayata geçiş gerekliliği yaygın bir düşünceydi.
Dörtlü Takrir:
1945 yılında, çiftçiyi topraklandırma kanunu ve bütçe görüşmeleri sırasında CHP içerisinde bir muhalif hareket ortaya çıktı. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından hazırlanan ve "Dörtlü Takrir" adıyla bilinen önerge, bu muhalefetin bir ürünüydü.
Bu önerge, Demokrat Parti’nin temellerinin atıldığı ve partinin ilk kadrosunun şekillendiği önemli bir girişim olarak kabul edilmektedir. Demokrat Parti’nin ortaya çıkışı, Türkiye’nin çok partili sisteme geçişinde önemli bir dönüm noktasıdır.
Demokrat Parti’nin Kuruluşu
Dörtlü Takrir’in CHP yönetimi tarafından reddedilmesinin ardından, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, CHP’den ayrılarak 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdular. Partinin kurucu genel başkanlığı görevini Celal Bayar üstlendi.
Demokrat Parti, halk arasında “Demirkırat” adıyla anılmıştır. Ancak Türkiye’nin çok partili hayata geçişi Demokrat Parti ile başlamamıştır; Nuri Demirağ tarafından 18 Temmuz 1945’te kurulan Milli Kalkınma Partisi, bu geçiş sürecinde ilk adımdır.
Demokratikleşme Adımları
Demokrat Parti’nin kurulması, CHP’nin demokratik reformlar yapmasını teşvik etmiştir. CHP’nin attığı bazı adımlar:
- Adayların parti merkezi tarafından belirlenmesi uygulamasına son verilmiştir.
- İsmet İnönü’nün “Değişmez Genel Başkan” ve “Milli Şef” unvanları kaldırılmıştır.
- Toprak Mahsulleri Vergisi kaldırılmış, gazete kapatma yetkisi hükümetten alınarak mahkemelere devredilmiştir.
- Üniversitelere özerklik verilmiş, parti programındaki "Dernek kurmak yasaktır" maddesi kaldırılmıştır.
1946 Seçimleri
1946 seçimleri, Cumhuriyet tarihinin ilk tek dereceli seçim sistemiyle gerçekleştirilmiştir. Ancak seçimlerin öne alınarak 21 Temmuz 1946’da yapılması, yeni kurulan partilerin hazırlık yapmasını zorlaştırmıştır. Seçimde CHP, 396 milletvekilliği ile birinci parti olurken, Demokrat Parti 65 milletvekilliği kazandı.
1950 Seçimleri ve Beyaz Devrim
1950 seçimleri, Türkiye’de gizli oy-açık sayım sisteminin ilk kez uygulandığı demokratik bir dönüm noktasıdır. Demokrat Parti, %50,5 oy alarak 408 milletvekili çıkarırken, CHP 69 milletvekilliği kazandı. Seçim sonucunda Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan, Refik Koraltan ise Meclis Başkanı oldu.
Bu seçim, Türk siyasetinde ilk kez iktidarın demokratik yollarla el değiştirdiği bir süreç olarak "Beyaz Devrim" olarak adlandırılmıştır.
1954 Seçimleri
Demokrat Parti’nin ilk dönemi, ekonomideki gelişmeler ve demokratik reformlarla başarılarla dolu bir dönem olarak görülmüştür. 1954 seçimlerinde Demokrat Parti oy oranını %57,5’e çıkararak rekor bir sonuç elde etmiştir.
1957 Seçimleri ve Gerginlik
1956 yılından itibaren siyasi ortamda artan gerginlik, Demokrat Parti’nin muhalefet ve basın üzerindeki baskıcı politikalarıyla daha da derinleşmiştir. Bu durum, ordu, basın ve üniversiteler arasında tepkilere yol açmıştır. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti’nin oy oranı %50’nin altına düşse de 424 milletvekiliyle iktidarını sürdürmüştür. Ancak, seçimlerin ardından toplumsal ve siyasal tansiyon artmıştır.
27 Mayıs Askeri Müdahalesi ve Sonuçları
Askeri Müdahale ve Yönetimin Ele Geçirilmesi
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Demokrat Parti (DP) arasındaki artan siyasi gerilim, toplumda büyük yankı uyandırdı ve İstanbul ile Ankara’da sıkıyönetim ilan edildi. Bu süreçte, düşük rütbeli subaylardan oluşan Milli Birlik Komitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri adına yönetime el koydu.
Not: 1960 askeri darbesi, emir-komuta zinciri çerçevesinde yapılmamış olup, cunta tarzı bir yapı sergilemiştir. Orgeneral Cemal Gürsel liderliğinde bir geçici hükümet kurulmuş, sivil ve askeri faaliyetler durdurulmuş ve Demokrat Parti üyeleri tutuklanmıştır. Demokrat Parti, 29 Eylül 1960’ta resmen kapatılmıştır.
Yassıada Mahkemeleri
Darbenin ardından, Salim Başol başkanlığında kurulan Yassıada Mahkemeleri yaklaşık 11 ay boyunca davalara baktı.
- Sonuçlar:
- 15 kişi idam cezasına, 31 kişi müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
- Celal Bayar ve Refik Koraltan’ın idam cezaları yaşlılıkları sebebiyle hapse çevrildi.
- Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu, 16 Eylül 1961’de; Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961’de idam edildi.
Diğer Önemli Olaylar
- EMİNSU: 3 Ağustos 1960’ta 235 general ve 5 bin civarında subay emekliye sevk edildi. Bu olay, “Emekli İnkılap Subayları” (EMİNSU) olarak tarihe geçti.
- 147’ler: 29 Ekim 1960’ta, çeşitli gerekçelerle 147 akademisyen görevden alındı ve bu olay “147’ler” olarak anıldı.
1961 Anayasası
Türkiye’nin en özgürlükçü ve birey haklarını koruyan anayasası olarak kabul edilen 1961 Anayasası, 9 Temmuz 1961’de halkoyuna sunulmuş ve %60,4 oranında kabul edilmiştir.
Önemli Özellikler:
- Güçler ayrılığı ilkesine dayalı bir sistem oluşturulmuştur.
- Bağımsız yargı organları kurulmuş ve yürütme faaliyetleri Danıştay denetimine tabi tutulmuştur.
- Yasama yetkisi, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak üzere iki ayrı organa verilmiştir.
- Anayasa Mahkemesi oluşturulmuş, temel hak ve özgürlükler anayasal güvence altına alınmıştır.
- Demokratik, sosyal ve hukuk devleti anlayışı güçlendirilmiş ve parlamenter sisteme geçiş tamamlanmıştır.
Soğuk Savaş Döneminde Türkiye’nin Ekonomik Gelişmeleri
7 Eylül 1947 Kararları
Türk ekonomisini canlandırmak için ithalatı kolaylaştırmayı hedefleyen bu kararlar şunları içermektedir:
- Türk Lirası’nın değeri %50 oranında düşürülerek dış ticaret kolaylaştırılmış ve ihracat teşvik edilmiştir.
- Bankaların altın satışı serbest bırakılmış, böylece döviz girdisi artırılmıştır.
Bu kararlarla dış ticaret hacmi genişlemiş ve ekonomik faaliyetler hız kazanmıştır.
Demokrat Parti Dönemindeki Ekonomik Gelişmeler
Demokrat Parti iktidarında Türkiye’de önemli ekonomik adımlar atılmıştır:
- Marshall Yardımı: Türkiye, Marshall Planı kapsamında toplam 352 milyon dolarlık yardım almış, ancak bu yardımlar çoğunlukla tarım yatırımlarına yönlendirilmiştir.
- Yabancı Sermaye: Yabancı yatırımları teşvik etmek amacıyla “Sermayeyi Teşvik Yasası” gibi düzenlemeler yapılmıştır.
- Tarım ve Sanayi: Tarım sektörüne yapılan yatırımlar artmış, tarıma dayalı sanayi tesisleri kurulmuştur.
- Kamu İktisadi Teşebbüsleri: 1950-1960 yılları arasında inşaat, karayolu, sanayi ve tarım alanlarında 17 yeni kamu iktisadi teşebbüsü (KİT) kurulmuştur.
- Devlet Planlama Teşkilatı: 1950’de kurulan teşkilat, ekonomik faaliyetlerin planlı ve sistematik bir şekilde yürütülmesini sağlamıştır.
Bu politikalar, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına önemli katkılar sağlamış ve endüstriyel büyümesini desteklemiştir.
Soğuk Savaş Döneminde Türkiye'deki Sosyal ve Kültürel Değişimler
Kırsaldan Kente Göç ve Gecekondu Sorunu
Ulaşımda Karayolu Ağırlığı
Kültürel ve Sanatsal Gelişmeler
Siyasal ve Sosyal Kısıtlamalar
Değişimin Genel Tablosu
Soğuk Savaş Döneminde Dünyada Sosyo-Kültürel ve Bilimsel Gelişmeler
Sosyo-Kültürel Değişimler
Soğuk Savaş dönemi, dünya genelinde toplumsal ve kültürel alanda önemli dönüşümlere sahne oldu:
- Nüfus Artışı: Bu yıllarda dünya genelinde nüfus hızla arttı ve toplumsal yapılar üzerinde derin etkiler bıraktı. Kentleşme, tüketim alışkanlıkları ve gençlik hareketleri bu artıştan etkilendi.
- Müzik ve Gençlik Kültürü: Rock and Roll, Amerikan hayat tarzını sorgulayan ve isyan ruhunu yansıtan bir müzik türü olarak öne çıktı. Beatles gibi gruplar, gençlik kültürünün sembolü haline geldi ve küresel bir etki yarattı.
- Kadın Hakları: Kadın hareketleri güç kazandı; dünya genelinde kadınlar, eşit haklar ve özgürlükler için mücadeleye başladı. Feminist düşünceler yaygınlaşarak toplumsal değişimi hızlandırdı.
- Sanat ve Edebiyat: George Orwell’in 1984 adlı eseri, Soğuk Savaş’ın totaliter rejimlere dair endişelerini simgeledi. Aynı dönemde Avrupa ve ABD’de soyut sanat akımı gelişirken, New York, sanat dünyasının merkezi olarak kabul edilmeye başlandı.
- Medya ve İletişim: Televizyon, günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Eğlence ve iletişim alanında devrim yaratarak, kitlelerin bilgiye erişimini ve kültürel etkileşimini hızlandırdı.
Bilim ve Teknolojide Yenilikler
Soğuk Savaş yılları, bilim ve teknoloji alanında çığır açan gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu:
- Nükleer Teknoloji: Sovyetler Birliği, 1949 yılında ilk atom bombasını başarıyla test etti. Bu, nükleer silahların yayılmasının önünü açtı ve silahlanma yarışını tetikledi.
- Deniz Keşifleri: 1951’de Kaptan Cousteau, okyanus keşiflerine öncülük ederek deniz araştırmaları için yeni bir dönem başlattı.
- Uluslararası Televizyon Yayınları: 1952’de İngiltere ile Fransa arasında ilk uluslararası televizyon bağlantısı kuruldu ve bu, dünya genelinde medya paylaşımını kolaylaştırdı.
- Nükleer Denizaltılar: ABD, 1954’te nükleer enerjiyle çalışan ilk denizaltı Nautilus’u suya indirdi ve enerji alanında büyük bir başarı elde etti.
- Uzay Yarışı: Sovyetler Birliği, 1957’de Sputnik adlı ilk yapay uyduyu uzaya göndererek uzay keşiflerini başlattı. Bu, insanlığın uzayla olan bağını güçlendiren önemli bir adım oldu.
- İletişim Teknolojisi: 1962’de Telstar uydusu fırlatılarak telefon konuşmalarının ve canlı televizyon yayınlarının iletilmesi sağlandı. Bu gelişme, iletişim teknolojisinin küresel ölçekte bir sıçrama yapmasına olanak tanıdı.
Genel Değerlendirme
Soğuk Savaş dönemi, hem kültürel hem de bilimsel anlamda dünyayı dönüştüren bir süreç oldu.
- Rock and Roll’un doğuşu,
- kadın hareketlerinin yükselişi,
- soyut sanatın önlenemez yükselişi gibi sosyo-kültürel gelişmeler,
insanlık tarihine kalıcı izler bıraktı.
Bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemeler ise insanlığın uzay keşiflerinden nükleer enerjiye kadar birçok alanda büyük adımlar atmasını sağladı. Bu dönemdeki yenilikler, bugünün dünyasını şekillendiren önemli mihenk taşları olarak kabul edilmektedir.
0 Yorumlar